Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP, seçim kampanyasını bugün Ankara'da düzenlenecek toplantı ile resmen açıyorken, davete katılacak gazeteciler yazıldı.

“Türkiye Yüzyılı…” denilen kampanyada günlerdir tartışma olan ve Erdoğan'ın davetine katılacak gazeteciler merak ediliyordu ki bu merakı ve ilgili listeyi Ertuğrul Özkök yazdı.

"Gazeteciliğe başladığım 1986 yılından beni hayatımda gördüğüm en absürt ve en ibret verici mesleki tartışmayı yaşıyoruz." diyen Özkök, bugün kaleme aldığı yazıda yaşananlar ile ilgili önce "Giderek otoriter bir batağa saplanan iktidar bunu yaparken, kendine muhalif diyen medyada ise absürtlüğün zirvesine çıkılmış vaziyette." yorumunda bulundu sonra da davet edilen, edilmeyen, katılani katılmayan gazetecileri yazdı.

Özkök'ün İlgili yazısı ise şöyle oldu;

Hürriyet, Ertuğrul Özkök'le yollarını ayırdı!

"İşte benim gözümle bugün toplantıya davet edilen gazetecilerin analizi...

(*) İSMAİL SAYMAZ GAZETECİDİR, İPLEMEZ DİYORDUM, ÖNCE ŞAŞIRTMADI SONRA ŞAŞIRTTI:

Tanıdığım İsmail Saymaz "Mahallenin bu fanatik abilerinin baskısına boyun eğmez, o toplantıya gider" diyordum.  
Nitekim önce ondan beklediğimi yaptı ve katılacağını açıkladı.

Ama mahallesinden öyle büyük tepkiler geldi ki, tanıdığımı zannettiğim İsmail gitti, mahallesinin emin sularında demirlemek isteyen bir İsmail Saymaz geldi.

(*) ÇİĞDEM TOKER KESİN GİDER DİYORDUM YAZDIĞI GEREKÇE ÇOK ŞAŞIRTTI:

Sözcü yazarı Çiğdem Toker'le Hürriyet'te uzun süre çalıştık. Gazeteciliğini çok beğendiğim bir yazardır.
Bu toplantı tam da onun alanına giriyordu.
Katılmayacağını söyleyerek beni şaşırttı. Bunu şöyle açıkladı:
“İktidar bizim üzerimizden meşruiyet devşirmeye çalışıyor…”
Belki hiç gerekçe göstermeden katılmayacağını bildirseydi, çok daha iyi olurdu.
Gerekçesinde “Bizim üzerimizden” diyerek kendini, gazeteciliğin ötesinde bir yere konumlandırdığı anlaşılıyor.
İşte asıl buna çok şaşırdım. Çünkü onun habere dayalı analiz gazeteciliği bu gerekçe ile uyuşmuyor.
Tam aksine orada olmalıydı.

*
(*) ÖZLEM GÜRSES HEP ORADA OLAN GAZETECİ MUTLAKA GİDERDİ

Özlem Gürses'i çok iyi tanıyorum.
Hiç üşenmeyen, kalkıp her yere giden, tek başına medya kuruluşu gibi çalışkan bir gazeteci.
Daha önceden planlanmış bir toplantısı olduğu için katılamayacağını bildirmiş.
Ben böyle toplantıya katılmam deseydi şaşırırdım…
Ama yapmaz…

(*) 30 YILDIR TANIDIĞIM UĞUR DÜNDAR KOŞA KOŞA GİDERDİ

TRT yıllarından beri tanıdığım bir gazeteci. Aynı gazetede çalıştık. Olay ve haber neredeyse oradadır.
Avrasya botuna atlayacak kadar “Orada olma” tutkunu bir televizyoncu.
Ben bu yazıyı yazarken daha kararını açıklamamıştı.
Belli ki mahalle nedeniyle kendi içinde bir iç savaş yaşıyor.
Belki sadece meslektaşlarından değil, Saraçoğlu'ndan da tepki alırım diye çekiniyor.

*
(*) BELKİ SİZ BANA ŞAŞIRACAKSINIZ AMA FATİH PORTAKAL BENİ ŞAŞIRTMADI:

Belki mahallesinden, hatta karşı mahalleden çoğu insan “Kesinlikle gitmez” diyordu.
Belki de “Nasılsa gelmez” diye davet edilmişti.
Ben hiç öyle düşünmüyordum.
Fatih muhalif olsa da gazeteci. Bir gazetecinin yapması gerekeni yaptı.
Arkasında, mahallesinden gelecek tepkileri göğüslemeye fazlasıyla yetecek bir başarı ve özgüven var.
Bence gazetecilik kariyeri açısından son derece doğru bir karardı.
En muhalif tavra sahip bir gazeteci olarak onun, bu toplantıya gitmesi, giderek konuşan kafa mücahitleri kıraathanesine dönen ekranlar için de olumlu sonuçlar doğurabilir.

*
(*) NEVŞİN MENGÜ'NÜN ANKETİ BAŞARILI BİR SİTCOM'DU AMA

Nevşin Mengü kararı takipçilerine bıraktı. Yani bir anket yaptı. Başarılı bir  sosyal medya şahsiyeti olarak, bunu da siyasi bir sitcoma çevirme taktiği ilginçti.
Bir yandan bunu takipçi sayısını arttırma ve etkileşim bakımından iyi kullandı.
Bir yandan da katılmama kararının sorumluluğunu takipçilerinin üzerine yıktı.
Katıl diyenler mi yoksa katılma diyenler mi çoğunlukta çıksın isterdi bilmiyorum.  
Tahminim “Katıl” diyenlerin çoğunluk olmasını tercih ederdi.
Böylece mahallenin kararı ile gitmiş olurdu.
Bence gazetecileri böyle durumlarda 'mahallem ne der' sorusunu sormadan katılması doğrudur.  
Ama kutuplaşmış toplumlarda herkes kendi canavarını kendi yaratıyor. Mahalle canavarlarla dolu.
Mahallenin elinde vuvuzellası olan gür sesli sakinler izin vermez.
Ben hep gazetecinin kendi kararı ile yürümesi gerektiğini düşündüm.

SONER YALÇIN DA GAZETECİ VARDIR VE GİDER DİYOR

Kocaeli’de Çayırova Belediyesi’nin kurban pazarı Türkiye'ye örnek oluyor Kocaeli’de Çayırova Belediyesi’nin kurban pazarı Türkiye'ye örnek oluyor

Soner Yalçın da benim gibi diyor. Olay varsa, davet varsa gazeteci gider.
Yıllardır tanıdığım gazeteci beni şaşırtmadı. Mazeretim olmasaydı giderdim diyor. Hem de çok net şekilde.

(*) BANA GELİNCE KENDİME ŞAŞIRMADIM EMİNİM SİZ DE ŞAŞIRMAMIŞSINIZDIR

Bu konudaki yazılara baktım.
Benim adımı hemen hiçbir yerde “Muhalif” diye yazmamışlar.
Buna da çok sevindim.
Hep söyledim. Kariyerimi iktidar gazetecisi olarak değil, iktidarla iyi ilişkileri olan bir gazeteci olarak yaptım.
O nedenle mesleki unvanımın başında muhalif veya yandaş gibi bir kelime hiç istemedim.
AKP'nin medya ilişkilerinden sorumlu yöneticisi Hamza Dağ beni arayarak davet etti.
Davet edildiğim için sevindim.
Çünkü gazeteciliğe başladığım günden beri benim için en güçlü motivasyon “Being There”, yani “orada olmak” duygusuydu.
Ne yazık ki Amerikan Türk Derneği toplantısı için New York'taydım ve bugün dönüyorum.
Ankara'daki toplantıya yetişmem mümkün değildi.
Hamza Dağ'a teşekkür ettim, daha da ileri giderek “Beni de katılmış kabul edin” dedim.
Çünkü katılmasam da bu toplantıyı yakından izleyeceğim.

(*) MUHALİF MEDYANIN “ÇAĞRILMAYAN YAKUPLARI” NİYE BU KADAR ÖFKELİ

Baktım davet edilmeyenlerin bir bölümü çok kızgın…
İlginçtir, kızgınlıklarını AKP'den değil, davet edilen muhalif yazarlardan çıkarıyorlar.
O ne aşağılamalar, ne hakaretler, “Siz bittiniz oğlum” afra tafraları…
Kazı, kazan oyunu gibi. Üstlerini biraz kazıyınca, , altından çağrılmamış olmanın verdiği gizli öfke apaçık ortada çıkıyor.
Şimdi bunu kendi mahallelerinin toplantıya katılacak isimlerini itibarsızlaştırma fırsatı olarak görüyorlar.

(*) ARKADAŞLAR B 747 GAZETECİLERİNE GAZETECİLİK NASIL YAPILIR GÖSTERİN BUGÜN

Katılmayı kabul eden meslektaşlarıma şunu söylemek isterim.
Doğru olanı yapıyorlar.
Onları bekleyen tehlike ise şu:
Kendi mahallelerindeki “Vuvuzella muhaliflerin” etkisinde kalıp bu olayı değerlendirmede kompleksli davranmalarıdır..
Yani mahallelerine “Bakın gördünüz mü” diyebilmek için, o toplantıyı  “İktidar dövme” şovuna çevirmeye kalmalarıdır.
Böyle bir davranış, yani orada gazeteciliği şova dönüştürmek, mahallelerindeki üç beş fanatiğin “Helal olsun” demesinden başka işe yaramaz.  
Bugünkü toplantıyı düzenleyenler soru sordurmazsa…
Veya sorduklarına cevap vermezse…
Veya konuyu saptırmaya kalırsa…
Zaten siz gazeteci olarak görevinizi yapmış olursunuz.
Orada bulunmayı en haklı hale getirecek davranış, doğru soruyu, şov tiradına çevirmeden, en direkt şekilde sormaktır.
Böylece yıllardır Cumhurbaşkanı'nın B 747 uçağına binen gazetecilerine  “Bakın bu iş böyle yapılır” deme hakkı ve imkanını da bulmuş olursunuz…  
Tabi bu gibi toplantılarda sunum yapılır ama soru sorulmasına izin verilmeyebilir. O zaman da oradan hep programla ilgili çarpıcı izlenimler yazabilirsiniz."