Eğitimden sağlığa, ekonomiden siyasete tarihi günler yaşayan Türkiye'de, internet müdehalaelerinin yanı sıra sansür yasası tartışması da halen sürerken, internet erişimi kısıtlamasının intiharları arttıracağı açıklaması dikkat çekti.

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Sevecen Çelik İnce, akıllı telefon ve internet bağımlığı nedeniyle erişimin kısıtlanmasından kaynaklanacak durumlarda korku yaşayanların sayısının arttığını söylerken, günümüze ilişkin de dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Sansür Yasası neler içeriyor?

'Nomofobi' adı verilen, 'telefonsuz kalma korkusu ya da telefon ile internet erişiminin kısıtlanmasından korku duyma' ile tanımlanan bağımlılık türünün arttığını belirten Dr. İnce, mahrum kalınması halinde yaşanılacakları “Bu korkuya bağlı kişi; stres, sıkıntı, huzursuzluk, gerginlik ve öfke yaşayabiliyor” diye uyarıda bulunarak anlattı.

Yeniçeğ'ın gündeme taşıdığı haberde; lisans ve ön lisans düzeyinde yaptığı farklı araştırmalarda yüzlerce öğrenci ile çalışan Dr. Sevecen Çelik İnce'nin, “Çalışmamda literatürle uyumlu bir şekilde üniversite öğrencilerinde genellikle nomofobi düzeylerinin orta ve yüksek düzeyde olduğunu araştırma sonuçları söylüyor. Benim çalışmamda da öğrencilerde orta düzeyde nomofobik davranış ya da bağımlılık türünün olduğunu söyleyebilirim” dediği konuşmasına yer verildi.

Sansür yasası' komisyondan geçti - Diken

“Kişi telefona erişememe, telefonda çevrimiçi olamama, her an internete bağlanamama ya da iletişim kuramamakla ilgili korku duyduğu için bu korkuya bağlı kişi; stres, sıkıntı, huzursuzluk, gerginlik, öfke yaşayabiliyor. Aynı zamanda sürekli telefonla iç içe olduğu için bu hem biyolojik hem fiziksel hem ruhsal hem de sosyal yönden kişiyi olumsuz etkileyebiliyor. Fiziksel sağlık sorunu görebiliyoruz, bel sırt ağrıları ya da parmaklarda birtakım eklem rahatsızlıkları görebiliyoruz. Sosyal anlamda kişi sürekli telefonda maruz kaldığı için bu durumda iletişim sorunları yaşayabiliyor, yalnızlaşmaya gidebiliyor. Buna bağlı depresyon, anksiyete bozuklukları karşımıza çıkabiliyor hatta intiharla sonuçlanan durumlar bile karşımıza çıkabiliyor. Nomofobinin çok boyutlu yaşamımızı etkilediğini söyleyebilirim”  diyen İnce şöyle devam etti;

Bu davranışın sadece gençleri değil 7’den 70’ye herkesi etkilediğini söyleyerek, “Şu anda teknoloji ve akıllı telefonlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Aslında hepimiz bu telefonları kullanıyoruz. Hepimizi, her yaş grubunu etkileyen bir sorun. Tabi ki telefon kullanmamız gerekiyor ama bunu kötüye kullandığımız noktada nomofobi ve telefon bağımlılığı karşımıza çıkıyor. Üniversite öğrencilerinde, bu yaş grubunda akademik performanslarını, sağlıklarını ya da günlük rutin işlerini yerine getirmekle ilgili sorunlar yaşadıklarını söyleyebilirim” diye uyarıda bulundu.

Güneş Fırtınaları Ve Dünyaya Etkisi Güneş Fırtınaları Ve Dünyaya Etkisi

Sansür Yasası'nın ilk maddesi TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi

“Sadece bizlere değil, bizleri yetiştiren anne- babaların da bu konuda çok dikkatli olması lazım. Çünkü doğan çocuk teknolojiye doğuyor. Z Kuşağı teknolojiye doğan bir kuşak ve ilk önce bizim çocuklara iyi bir rol model olmamız lazım. Biz çocuklara teknolojiyi bir ödül sunmamalıyız. Tabi telefonu tamamen hayatımızdan çıkaramayacağız ama belli sınırlamalar getirerek teknolojiden uzak durmayı bilmemiz gerekiyor. Şu çok çarpıcı bir bulgu uyku öncesinde veya uyanır uyanmaz hep telefon elimizde. Tuvalete gidiyoruz, telefon elimizde gidiyoruz. Sürekli ona bakma ihtiyacı var hatta bu konuda yapılan bir çalışmada; Türkiye’de ortalama 13 dakikada bir telefona bakıyoruz. Günde ortalama 78 kez telefona baktığımız ortaya çıkmış. Bu ciddi yüksek bir oran. Telefon bağımlılığı ya da nomofobi açısından sürekli telefona bakma isteğimiz bir risk oluşturabiliyor. Bunu biraz kısıtlamamamız gerekiyor. Yani telefon kullanmadığımız zamanları belirleyip aslında bu zamanları yaratmak ve bunu gerçekleştirebiliyor olmamız lazım. Yani kontrolün bizde olması lazım, telefonlarımızda değil.”